T.C.
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
E. 2015/31221 K. 2019/3148 T. 11.2.2019
DAVA : Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi taraflarvekillerince istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR :
A-) Davacı isteminin özeti:
Davacı vekili, davacının iş akdinin kısmi tazminat ödemesi ile feshedildiğini, her yıl 5 iş günlük yıllık izin kullandığını, haftada 5 gün 08:00-18:30 saatleri arasında çalıştığını, 29 Ekim dışındaki tüm milli bayramlarda-genel tatillerde çalıştığını, bir kısım işçilikalacaklarının ödenmediğini ileri sürerek kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, fazla mesai ücreti, ulusal bayram genel tatil ücreti alacaklarını istemiştir.
B-)Davalı cevabının özeti:
Davalı vekili, davalının ekonomik sıkıntıya düşerek 15/05/2009-15/07/2009 tarihleri arasında işçilerin muvafakatlarını alarak ücretsiz izin uygulamasına gittiğini, diğer işçiler gibi davacının da buna muvafakat verdiğini, ama ücretsiz izin devam ederken İş Kanunu’nun 24/3 maddesi gereğince haklı fesih iddiası ile kendi isteği ile iş aktini feshettiğini, davacıya iyiniyetle 2.084,89 TL kıdem tazminatı ödendiğini, davacının ibraname verdiğini, maaş bordrolarını imzaladığını, çalışmanın genelde 45 saati aşmadığını, nadiren aşınca bordrolara yansıtıldığını, resmi ve dini bayramlarda davalı işyerinde çalışma yapılmadığını, yıllık iznin imza karşılığı kullandırıldığını, bu durumu bildirir yıllık ücretli izin tablosu ve maaş bordrolarının dosyada bulunduğunu, ibranamede de izinlerini kullandığını belirttiğini, iddia ve taleplerin yersiz olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
C-) Yerel Mahkeme kararının özeti:
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
D-) Temyiz:
Karar yasal süresi içinde davacı vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-) Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-) Çalışma olgusunu, bunu ileri süren işçi ispatlamalıdır.
Somut uyuşmazlıkta, hizmet süresi bakımından, hizmet döküm cetvelinde, hükme esas bilirkişi raporunda kabul edilen giriş tarihi ile davalının kabul ettiği giriş tarihi arasında davacının hiçbir yerde çalışması görünmemektedir. Davacıya atfen imza taşıyan özel indirimden yararlanma dilekçesinde giriş tarihi 12/11/2003 olarak belirtilmiştir. Giriş bildirgesinde de işe giriş tarihi 12/11/2003 olup, davacıya atfen imza taşımaktadır. Ancak bu belgeler davacının işe girişinin geç yapıldığını evvelce bildiğini gösterebilir ise de davalının savunmasının mutlaka doğru olduğunu göstermez.
İki davacı tanığı davacıyı desteklemiştir.
Dosyada mevcut yıllık izin belgesinin sağ üst köşesindeki işe giriş tarihi incelenmeli, bu belgenin aslı celp edilmeli, bu yıllık izin belgesinde işe giriş tarihi olarak belirtilen tarihin davacının işe giriş tarihi olarak ileri sürdüğü tarih açısından neticeye etkisi tüm dosya kapsamı ile birlikte irdelenerek, hizmet süresi bakımından sonuca gidilmelidir.
Neticenin talep konusu alacaklara etkisi de ayrıca tek tek değerlendirilmelidir.
3-) Somut uyuşmazlıkta, ihbar tazminatı bakımından, davacıya atfen istifa dilekçesi ve anlaşmalı fesih protokolü ile ibraname belgeleri ile cevap dilekçesindeki açıklamalardan davacının işveren tarafından ücretsiz izne çıkarıldığı, davalının davacıyı ücretsiz izne çıkarması davalının haksız feshi olup, davacı lehine ihbar tazminatına hükmedilmesi gerekirken bu talebin reddi hatalıdır.
4-) Taraflar arasında düzenlenen ibranamenin geçerliliği konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Türk Hukukunda ibra sözleşmesi 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olup, kabul edilen Yasanın 132. maddesinde “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir” şeklinde kurala yer verilmiştir.
İş ilişkisinde borcun ibra yoluyla sona ermesi ise 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420.maddesinde öngörülmüştür. Sözü edilen hükme göre, işçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür. Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması gerekir.
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420. maddesinde, iş sözleşmesinin sona ermesinden itibaren bir ay içinde yapılan ibra sözleşmelerine geçerlilik tanınmayacağı bildirilmiştir. Aynı maddede, alacağın bir kısmının ödenmesi şartına bağlı ibra sözleşmelerinin (ivazlı ibra), ancak ödemenin banka kanalıyla yapılmış olması halinde geçerli olacağı öngörülmüştür. 4857 Sayılı İş Kanunu’nun 19. maddesinde, feshe itiraz bakımından bir aylık hak düşürücü süre öngörülmüş olmakla, feshi izleyen bir ay içinde işçinin işe iade davası açma hakkı bulunmaktadır.
Bu noktada feshi izleyen bir aylık süre, işçinin eski işine dönüp dönmeyeceğinin tespiti bakımından önemlidir. O halde feshi izleyen bir aylık sürede işverenin olası baskılarını azaltmak, iş güvencesinin sağlanması için de gereklidir. Geçerli ve haklı neden iddialarına dayanan fesihlerde dahi ibraname düzenlenmesi için feshi izleyen bir aylık sürenin beklenmesi gerekir. Bir aylık bekleme süresi kısmi ibra açısından işçinin bir kısım işçilik alacaklarının ödenmesinin bir ay süreyle gecikmesi anlamına gelse de temelde işçi yararına bir durumdur. Hemen belirtelim ki bir aylık bekleme süresi ibra sözleşmelerinin düzenlenme zamanı ile ilgili olup ifayı ilgilendiren bir durum değildir. Başka bir anlatımla işçinin fesih ile muaccel hale gelen kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve izin ücreti gibi haklarının ödeme tarihi bir ay süreyle ertelenmiş değildir.
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun değinilen maddesinde, işverence yapılacak olan ödemelerin banka yoluyla yapılması zorunluluğunun getirilmesi, ibranamenin geçerliliği noktasında sonuca etkilidir. Ancak banka dışı yollarla yapılan ödemelerde de borç ibra yerine tamamen veya kısmen ifa yoluyla sona ermiş olur.
Sözü edilen yasal düzenleme, sadece işçinin alacaklı olduğu durumlar için işçi yararına kısıtlamalar öngörmektedir. İşverenin cezai şart ve eğ itim gideri talep ettiği yine işçinin vermiş olduğu zararın tazminine dair uygulamalarda ve hatta sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde işçinin işverene borçlu olduğu durumlarda, taraflar, herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın işçinin borçlarını ibra yoluyla sona erdirebilirler.
Değinilen maddenin ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri, destekten yoksun kalanlar ile işçinin diğer yakınlarının isteyebilecekleri tazminat ve alacaklar dâhil, hizmet sözleşmesinden doğan bütün haklar yönünden uygulanır.
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra düzenlenen ibra sözleşmeleri için yasal koşulların varlığı aranmalıdır. Ancak 6098 Sayılı Borçlar Kanunu’nun yürürlükte olmadığı dönemde imzalanan ibranamenin geçerliliği sorunu, Dairemizin konuyla ilgili ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmelidir. İbranamenin feshi izleyen bir aylık süre içinde düzenlenmesi ve ödemelerin banka kanalıyla yapılmamış oluşu 01.07.2012 tarihinden önce düzenlenen ibra sözleşmeleri için geçersizlik sonucu doğurmaz.
İşçi ve işveren arasında işverenin borçlarının sona erdirilmesine yönelik olarak Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğü öncesinde yapılan ibra sözleşmeleri yönünden geçersizlik sorunu aşağıdaki ilkeler dahilinde değerlendirilmelidir:
a-) Dairemizin kökleşmiş içtihatları çerçevesinde, iş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersizdir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmesi mümkün olup, Dairemizin kararlılık kazanmış uygulaması bu yöndedir (Yargıtay 9.HD. 15.10.2010 gün, 2008/41165 E, 2010/29240 K.).
b-) İbranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez (Yargıtay 9.HD. 5.11.2010 gün, 2008/37441 E, 2010/31943 K).
c-) İbranamenin geçerli olup olmadığı 01.07.2012 tarihine kadar yürürlükte olan 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun irade fesadını düzenleyen 23-31. maddeleri yönünden de değerlendirilmelidir.
İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın veya üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde, ibra iradesinden söz edilemez.
Öte yandan 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 21. maddesinde sözü edilen aşırı yararlanma (gabin) ölçütünün de ibra sözleşmelerinin geçerliliği noktasında değerlendirilmesi gerekir.
İbranamedeki irade fesadı hallerinin, 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 31. maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içinde ileri sürülmesi gerekir (Yargıtay 9.HD. 26.10.2010 gün, 2009/27121 E, 2010/30468 K). Ancak, işe girerken alınan matbu nitelikteki ibranameler bakımından iş ilişkisinin devam ettiği süre içinde bir yıllık süre işlemez.
d-) İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi mümkün değildir. Bu nedenle, işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir (Yargıtay 9.HD. 4.11.2010 gün 2008/37372 E, 2010/31566 K).
e-) Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde, Dairemizin kökleşmiş içtihatlarında ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir (Yargıtay 9.HD 21.10.2010 gün 2008/40992 E, 2010/39123 K.). Miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmış olması makbuz etkisini ortadan kaldırmaz (Yargıtay 9.HD. 24.6.2010 gün 2008/33748 E, 2010/20389 K.).
f-) Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise, geçerlilik sorunu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi yapılmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır (Yargıtay 9.HD. 27.06.2008 gün 2007/23861 E, 2008/17735 K.). Fesihten sonra düzenlenen ve alacak kalemlerinin tek tek sayıldığı ibranamede, irade fesadı haller ileri sürülüp kanıtlanmadığı sürece ibra iradesi geçerli sayılmalıdır (Yargıtay HGK. 21.10.2009 gün, 2009/396 E, 2009/441 K).
g-) Yine, işçinin ibranamede yasal haklarını saklı tuttuğuna dair itirazi kayda yer vermesi ibra iradesinin bulunmadığını gösterir (Yargıtay 9.HD. 4.11.2010 gün 2008/40032 E, 2010/31666 K).
h-) İbranamede yer almayan işçilik alacakları bakımından, borcun sona erdiği söylenemez. İbranamede yer alan işçilik alacaklarının bir kısmı yönünden savunma ile çelişkinin varlığı ibranameyi bütünüyle geçersiz kılmaz. Savunma ile çelişmeyen kısımlar yönünden ibra iradesine değer verilmelidir (Yargıtay 9.HD. 24.6.2010 gün, 2008/33597 E, 2010/20380 K). Başka bir anlatımla, bu gibi durumlarda ibranamenin bölünebilir etkisinden söz edilebilir. Bir ibraname bazı alacaklar bakımından makbuz hükmünde sayılırken, bazı işçilik hak ve alacakları bakımından ise çelişki sebebiyle geçersizlikten söz edilebilir. Aynı ibranamede çelişki bulunmayan ve miktar içermeyen kalemler bakımından ise borç ibra yoluyla sona ermiş sayılabilir.
İbraname savunması, hakkı ortadan kaldırabilecek itiraz niteliğinde olmakla yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir (Yargıtay HGK. 27.1.2010 gün 2009/9-586 E, 2010/31 K. ; Yargıtay 9.HD. 13.7.2010 gün, 2008/33764 E, 2010/23201 K.).
Somut uyuşmazlıkta, yıllık izin ücreti bakımından, mahkeme tarafından yıllık izin ücreti talebi, ibranameye dayanılarak reddedilmiştir.
Fazla mesai ücreti ile ulusal bayram genel tatil ücreti açısından ise mahkemece miktar içermediği gerekçesi ile ibraname geçersiz sayılmıştır.
Oysa, yıllık izin ücreti bakımından da ibranamede miktar bulunmamakta ve “yıllık izin ücretlerini aldığı” şeklinde bir ifade bulunmaktadır. Bu nedenle Mahkeme’nin gerekçesi kendi içinde çelişik olduğu gibi davalı vekili cevap dilekçesinde davacıya yıllık izinlerinin kullandırıldığını savunmuş, ibranamede ise “yıllık izin ücretlerini aldığı, ücretli izin hakkını eksiksiz kullandığı” belirtildiği için ibraname-savunma çelişkisi de mevcuttur.
Açıklanan nedenler ile ibraname yıllık izin ücreti bakımından da geçersizdir.
Bu nedenle mahkemece, davalı vekilinin yıllık iznin imza karşılığı kullandırıldığına dair savunma olarak ileri sürdüğü bordrolar ve izin belgeleri, dava dilekçesindeki beyan ile bilirkişi raporlarındaki hesaplamalar denetlenerek yıllık izin ücreti olup olmadığı tespit edilip sonuca gidilmelidir.
SONUÇ :
Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgilisine iadesine, 11/02/2019 tarihinde oybirliği ile karar verildi.